DOĞURGANLIĞI ARTIRMAK İÇİN BESLENME ÖNERİLERİ

Kısırlık (infertilite), 12 ay veya daha fazla düzenli korunmasız cinsel ilişkiden sonra gebelik elde edilememesi olarak tanımlanır ve batı ülkelerindeki çiftlerin %15-25'ini etkilemektedir. Beslenmenin hem erkeklerde hem de kadınlarda üreme performansı ile ilişkili olduğu konusunda hemfikir olunsa da üreme çağındaki çiftlerin hala yararlanabileceği resmi bir kılavuz bulunmuyor. Bu nedenle okuduğum son bilimsel çalışmalardan sizler için bir yazı hazırladım!

1) GLİSEMİK İNDEKSİ DÜŞÜK KARBONHİDRAT KAYNAKLARI TÜKETİLMELİDİR

 Karbonhidrat kaynakları; ekmek, pirinç, bulgur, mısır gibi tahıllar, süt ürünleri, kuru baklagiller ve meyvelerdir. Karbonhidratların hem kalitesi hem de miktarı, glikoz metabolizmasını ve insülin duyarlılığını etkiler, bu da yumurtalık androjen üretimini ve yumurtalık fonksiyonunu etkileyebilir. Karbonhidrat kalitesini; glisemik indeksinin düşük olması (karbonhidratın kan şekeri üzerindeki etkisini gösteren bir değer) ve karbonhidratın ne ölçüde rafine edildiği ile ne kadar diyet lifi içerdiği belirler.

 Glisemik indeksi düşük ve daha fazla tam tahıllı gıdalar içeren bir diyet doğurganlığa fayda sağlamaktadır (1). Bu nedenle gebe kalmak isteyen bireyler; tam tahıllar, kinoa, karabuğday, kuru baklagiller gibi lif içeriği ve glisemik indeksi düşük karbonhidrat kaynaklarına diyetinde yer vermeli; beyaz ekmek, beyaz un, şeker gibi kan şekerini hızlı yükseltecek basit karbonhidrat tüketimini ise sınırlamalıdır.

2) SAĞLIKLI YAĞ KAYNAKLARI TÜKETİLMELİDİR

 Yağ kaynakları; tereyağı, margarin, avokado gibi katı yağlar ve zeytinyağı, ayçicek yağı gibi sıvı yağ kaynaklarıdır. Ayrıca; badem, ceviz gibi kuru yemişler ve keten tohumu, chia tohumu gibi yağlı tohumlar da bu gruba dahildir. Cips, bisküvi gibi çoğu paketli üründe bulunan ve kızartma yağında oluşan trans yağlar ise fabrikasyon bir ürün olarak değerlendirilebilir ve sağlık kılavuzlarında alımının günlük enerjinin %1’ini geçmemesi gerektiği belirtilir. 

 Yaygın olarak tereyağı gibi hayvansal kaynaklarda bulunan doymuş (SFA), tekli doymamış (MUFA) ve zeytinyağı, balık gibi kaynaklarda bulunan çoklu doymamış (PUFA), omega-3 olarak sınıflandırılan yağ asitleri, sayısız yolla üreme işlevi üzerinde önemli roller oynamaktadır.

 Birincisi; sağlıklı kaynaklardan alının yağ asitleri, yumurta olgunlaşması ve erken embriyo gelişimi sırasında enerji kaynağı olarak kullanılırlar ve gebeliğin devamında hayati bir rol oynayan çeşitli hormonlar (örneğin prostaglandinler ve steroid hormonları) için kritik besin ögeleridir.

 Öte yandan trans yağ asitleri insülin direncini artırarak yumurtlama sürecini ve sperm kalitesini olumsuz etkiler. Kanıt düzeyi yüksek bir çalışmada, karbonhidrat veya sağlıklı yağ kaynakları yerine trans yağ tüketmek, daha yüksek yumurtlama kısırlığı ilişkili bulunmuştur (2).

 Başka bir çalışmada; çoklu doymamış yağ asitlerinin (PUFA) alımındaki %1'lik artış için klinik gebelik ve canlı doğum olasılığının %8 arttığı bildirilmiştir (3). Diğer bir çalışmada, gebe kalmadan önce düzenli PUFA tüketimi artan gebelik oranları ile ilişkilendirilmiştir (4). Tüm bunlar birlikte ele alındığında, daha yüksek PUFA ve daha düşük trans yağ asidi alımı dişi doğurganlığını artırabilir.

 Gebe kalmak isteyen bireyler mutlaka PUFA içeren yağ kaynaklarına (zeytinyağı, kuru yemişler, yağlı tohumlar, avokado, yeşil yapraklı sebzeler, yağlı balıklar) diyetinde yer vermeli; işlem görmüş gıdalar ve kızartma yağlarından ise uzak durmalıdır.

3) İŞLENMİŞ ETTEN UZAK DURULMALIDIR

 Protein kaynakları; kırmızı et, tavuk, yumurta, balık, süt ürünleri, soya, fasulye gibi kuru baklagillerdir. Mevcut araştırmalara göre et, balık ve süt ürünleri gibi hayvansal protein kaynakları; doymuş yağ ve hayvansal hormon kalıntılarının varlığı gibi faktörlerden nedeniyle doğurganlık üzerinde zararlı bir etkiye sahip olabilmektedir.

 Kırmızı et, iyi protein ve diğer temel besin kaynağı olsa da aynı zamanda yüksek düzeyde doymuş yağ, hormonal kalıntılar, antibiyotikler de içerebilmektedir. Özellikle işlenmiş kırmızı etin (salam, sosis, sucuk vb) hormon sistemini etkileyebilecek daha fazla aktif madde kalıntısı içerdiği gösterilmiştir. Ette bulunan trans yağ asitleri de sperm kalitesini etkileyebilir. Yapılan bir çalışmada, işlenmiş kırmızı et tüketimi arttıkça, sperm sayısının azaldığı bulunmuştur (5,6). Bu nedenle, işlenmiş et ürünlerinden uzak durulmalıdır.

 Benzer şekilde, deniz ürünleri omega 3 yağ asitlerinin iyi bir kaynağı olarak kabul edilse de aynı zamanda cıvaya maruz kalmanın birincil yolu olabilir. Bu nedenle mutlaka temiz sularda ve yüzeyde yüzen deniz balıkları tercih edilmelidir. Midye, büyük ton balığı, kiremit balığı, kılıç balığı gibi dip balıklar cıva içerebilmektedir. 

5) BİTKİSEL PROTEİN TÜKETİMİ ARTIRILMALIDIR

 Bitkisel protein kaynakları denildiğinde; nohut, fasulye, soya, mercimek gibi kuru baklagiller başı çekmektedir. Çalışma sonuçları yumurtlamanın artan hayvansal et alımından olumsuz etkilendiğini belirtmektedir. Balık ve yumurta tüketiminin anovulasyon üzerinde bir etkisi yok gibi görünse de artan bitkisel protein alımı kısırlık riskini azaltıyor gibi görünmektedir (7).

 Gebe kalmaya çalışan kadınların östrojen benzeri maddeler içeren soya tüketiminin doğurganlığı etkileyebileceği varsayılmaktadır. ABD'de IVF uygulanan kadınlardan oluşan bir çalışmada; en yüksek soya alımına sahip olan kadınların tedavi sırasında canlı doğum gerçekleştirme olasılığı soya ürünleri tüketen kadınlar için daha yüksek olarak saptanmıştır (8)

6) ORGANİK SÜT ÜRÜNLERİ TÜKETİLMELİDİR

 Bazı fare çalışmalarında, süt ürünleri nedeniyle farelerde erken yumurtalık yetmezliği gözlemlenmiştir (9). Doğurganlık tedavisi için başvuran kadınlarda toplam protein alımı değil, daha yüksek süt proteini alımı, daha düşük yumurtalık folikül sayıları ile ilişkilendirilmiştir.

 Bununla birlikte, günde üç veya daha fazla bardak süt tüketen kadınların, süt tüketmeyen kadınlara göre %70 daha düşük kısırlık riskine sahip olduğunu bulundu (10). Bugüne kadarki en büyük kohort çalışmasında, toplam süt ürünleri alımı ile kısırlık arasında hiçbir ilişki bulunmamıştır (11).

 Süt ürünlerinden duyulan endişe, süt proteinlerinden değil, içerebileceği çevresel kirleticiler ve östrojen gibi hayvansal hormon kalıntılarının üreme sağlığını bozabilmesi nedeniyledir. Tüm çalışmalar birlikte ele alındığında, bulgular çelişkilidir fakat süt ürünü tüketiminin doğurganlık üzerindeki etkisine ilişkin güçlü bir sonuca varılamaz. Organik ve güvenilir yerden alınan pastörize süt ürünleri günde 2 porsiyon olarak tüketilebilir.

7) TOKSİK MADDELERDEN UZAK DURULMALIDIR

 Gıdalar; çevrede doğal olarak oluşan kirletici maddelerden veya gıdanın işlenmesi, paketlenmesi, hazırlanması, depolanması ve taşınması sırasında suni olarak eklenebilen besleyici olmayan bileşen kimyasallara maruz kalmaktadır. Bilinen örnekler arasında; balıktaki cıva, meyve-sebzelerdeki pestisit kalıntıları ve etteki büyüme hormonları, antibiyotikler sayılabilir. Bu maddeler üreme sistemi sağlığını olumsuz etkileyebilmektedir.

 Yakın zamanda yapılan bir araştırma; meyve ve sebzelerde yüksek pestisit kalıntılarının varlığının, meyve ve sebzelerin üreme başarısı üzerindeki faydalı etkilerini değiştirebileceğini göstermiştir (12).

 Araştırmalar, soya ve folat (yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagil ve kuru yemişlerde bulunan B9 vitamini) alımının plastik şişeler ve kaplarda bulunan bisfenol-A'nın üreme üzerindeki olumsuz etkilerine karşı koruyucu olduğu bulmuştur (13).

 Sebze ve meyveler mutlaka sirke ile iyice yıkanarak tüketilmeli, hayvansal ürünlerin ise organik seçenekleri tercih edilmelidir. Mümkünse plastik şişeler/kaplar yerine cam şişeler/kaplar kullanılmalıdır.

8) BABA ADAYLARI DA SAĞLIKLI BESLENMELİDİR

 Vakaların %50 kadarında kısırlık sorunları yalnızca erkekten kaynaklanmaktadır. Bazı verilere göre, insan sperminin kalitesi son 40 yılda %50-60 oranında bozulmuştur. Sağlıksız bir yaşam tarzından kaynaklanan yüksek yağlı bir diyet ve obezite, spermlerin yapısını etkiler.

 Obez ve fazla yağ kütlesine sahip erkeklerde, testosteron seviyesi azalırken, östrojen seviyelerinde yükselme gözlenir. Sağlıklı bir diyet; daha iyi sperm kalitesi ve sperm sayısı, sperm konsantrasyonu ve motilitesi gibi parametrelerde olumlu etkilere sahiptir. Bu nedenle, sebze ve meyve, balık, kuru yemişler, tohumlar, tam tahıl ürünleri, organik kümes hayvanları ve organik az yağlı pastörize süt ürünlerine dayalı çeşitli ve dengeli bir diyet yapılması tavsiye edilmektedir (14).

KAYNAKLAR:

1) Yu-Han Chiu (2018), Diet and female fertility: doctor, what should I eat?. 

2) Chavarro JE (2007), Dietary fatty acid intakes and the risk of ovulatory infertility.

3) Chiu YH (2018), Serum omega-3 fatty acids and treatment outcomes among women un- dergoing assisted reproduction.

4) Moran LJ (2016), Altered preconception fatty acid intake is associated with improved pregnancy rates in over- weight and obese women undertaking in vitro fertilisation.

5) Afeiche, M.C (2014), Processed meat intake is unfavorably and fish intake favorably associated with semen quality indicators among men attending a fertility clinic.

6) Jeong SH (2010), Risk assessment of growth hormones and antimicrobial residues in meat. Toxicological research.

7) Chavarro JE (2008), Protein intake and ovulatory infertility.

8) Vanegas JC (2015), Soy food intake and treatment outcomes of women undergoing assisted reproductive technology. 

9) Bandyopadhyay S (2003), Galactose toxicity in the rat as a model for premature ovarian failure: an experimental approach readdressed.

10) Greele AR (2003), Risk factors for female infertility in an agricultural region. 

11) Chavarro JE (2007), A prospective study of dairy foods intake and anovulatory infertility. Human reproduction.

12) Chiu YH (2018), Association between pesticide residue intake from consump- tion of fruits and vegetables and pregnancy outcomes among women un- dergoing infertility treatment with assisted reproductive technology.

13) Chavarro JE (2016), Soy intake modifies the relation between urinary bi- sphenol A concentrations and pregnancy outcomes among women un- dergoing assisted reproduction.

14) Skoracka K (2020), Diet and Nutritional Factors in Male (In)fertility—Underestimated Factors.